6 Eylül 2009 Pazar

platoniktin.

geldiğini görebiliyordum. kumrala çalan saçlarını gördüm, gençliğinin verdiği diriliğiyle gök yüzünü işaret ediyordu. sonra genişçe alnı önümüzde paslaşan insanların kafaları arasından bir görünüp bir kayboluyordu. tabii gözleriyle birlikte. ben görmedim öyle bir pencere başka insanlarda. onunki benim istediğim her renk olabiliyordu, istediğim her hissi gözlerinden bedenime entegre edebiliyordum. kırmızı dudaklarımı görmüştür, sonra buğdaya dönük tenimi. asi bakışlarım örtmüştür gözlerini, umuyorum. o da farketmiştir beni, ah çok derin! bir karış benden yüksekteydi, çok uzun değildik birbirimize, çok da kısa. ben o an istedim onu. o ne zaman dile getirdi hatırlamam. sonra o deniz gözleri bende zümrüt oldu, daha sonra o deniz bana buz oldu. her an göz bebeklerime düşman, sivriliğiyle damarlarımı patlatan o sarkıtları hissettim tenimde. dudakları dudaklarıma benzer, vahşet dolu kelimeleri hunharca katleden. normalden yüksek sesle konuşan beni bile bastırırdı o dudaklardan fısıldayan kelamlar. daha da yaklaştık biz ilerlerken birbirimize. ben yavaşladım taksimde, o yavaşladı taksimde. kaskatı kesildim durdum öylece. o da beni taklit mi ediyordu ne? ben hırsız olduğunu hiç düşünmedim, arsız olduğunu hiç düşünmedim. ne bedenimin üzerine oynanan bir oyundu ne de itilaf ettiğimiz bir hareket planda. sonra o tüy ağırlığındaki bakışlarıyla işledi gözbebeklerime ve en sevdiğim şarkıyı duyar gibi dokundu tenime. gözlerindeki rutubet saçlarıma bir ıslaklık getirdi. sırtımdan esen rüzgar, toplanan saçlarımdan yüzüme dökülen telleri yoğunlaştırdığı an sağ eli kavradı tüm saçlarımı ve kulağımın arkasına baş parmağıyla yerleştirdi. işte ondan sonradır ki ne rüzgar esip gürleyebildi dokunduğu saçlarıma ne de bir başkasının gözü değdi tenime. kasvetim dağıldı, loş ışığın değdi tenime. saçlarımdan gözüme aktın, bir daha baktın, ben de arkandan gözümün ucuyla dokunmak istedim en azından omuzbaşlarına. nedendir ki seçemedim, kokunun doldurduğu burnumu bir daha içime çektim ve sen yittin. çünkü ...

11 yorum:

Burak Özkan dedi ki...

biliyorum ki, bazı yaşamlarda aseksüellik cinselfobinin bir korumasıdır, tanımca şaşırtmacasıdır.
ölümü bilmiyorum az önce ki konuşmada olduğu gibi ama bunu biliyorum;)

Deniz dedi ki...

cinselfobimin korumacısı olabilir, çok derinlerimde çok daha başka şeylerin de korumacısı olabilir. belki dikenli çit, yüzeyselliğimi örten.

az evvelki konuşmamızın tek sebebi room of angels çalması. bence o beni bile uçan halıya bindirebiliyorsa senin o (kendi tabirinle) jiletvari konuşmaları yapman mümkündür.

Burak Özkan dedi ki...

kesişmeler kendini gösteriyor. room of angel demek ki, harika.
ve sayfanın altında da blair witch uyarısı.

o zaman için amatörce işlenen kamera açılarının verdiği korkular, gerçekten de gerçeklik algımı delip beni germişti. hoş günlerdi.

Deniz dedi ki...

hoş olmasına hoştu. ama benim zaman geçtikçe belli bir yerde benliğimi ele geçirmesi ve o günlerin manasına uygun hayatın yanılgılarını yaşamam sevimsiz. neden bilinçaltıma egemen değilim ki. hiç hoş değil.

Burak Özkan dedi ki...

bilinç-dışına saldır, belki egemenlik konusunda birkaç öğüt verir sana.

Deniz dedi ki...

dışı dediğin şeye egemen olamam ki. sanırım bu, tüm dünyaya egemen olmak demektir. düşünsene; yaşanılanlara yüce kudretinle elini değdirip pıt diye değiştirebildiğini. ne yana (içe ve dışa) bakarsam bakayım, yolumu kaybedeceğim kesin.

yolumun üstündeki sizlere de el sallamam ne derece farkındalığınıza değinir bilemem. ama değinse fena olmaz, laf da aramızda hani.

Burak Özkan dedi ki...

dışından, içine egemen olabilmek için öğüt alacaktın zaten ki bu da bir çeşit oyalanmadan ibaret olacaktır.

el konusuna gelince, sen sallamaya devat et, sonunda ya birinin gözüne girer ya da dikkatini bir şekilde çeker.

Deniz dedi ki...

`gözüne girmek` deyimini kullanmadığını varsayıyorum. evet genelde aşırılığa kaçıyorum ben bu el-kol hareketlerinde konuşurken. genelde de kaçmıyorum. bu genellemeler önermeler gibi bir şey oldu zannımca. hepsi yalan inanmayın.

diğerleri hep boktan, çok boktan. o değilde sanki istanbul`a kış geldi bu gün. bir de feribot yolculuğu beni mahvedecek-soğuk dibime işleyecek. eğer marmarada lodos çıkarsa yağmurla birlikte ben feri'deyken, işte o zaman soğuk bedenime işleyecek. işe yaramaz fosforlu can yeleklerini giyeriz herhalde sonra çabalarız ama görünürde kara yok. anneme figan ederim çaresizliğimi. ne aptalca düşünceler bunlar. ben hazırlanmaya gidiyorum. ama neye hazırlanıyorum?

kim bilir.

Burak Özkan dedi ki...

neden soğuğu bu kadar dert ettin, sıcağın da baskıdan ve koyu tenlerden verdiği başka ne var ki?

sen yine de hazırlanmaya devam et, birileri seni almaya gelir.

Deniz dedi ki...

ben kendimi almaya gidiyorken birilerine tahammülüm yok. ara sıra kendime bile yok-ken.

.. dedi ve koşarak uzaklaştı genç kadın.

Burak Özkan dedi ki...

tamamdır, arkasını döner adam.