3 Ekim 2012 Çarşamba

"let me fall into the dream of the astronaut"


“Singapur’a gidiyoruz. Hindistan filan cruise öyle.”

Ölüm nasıl bir şeydir? Ölmeyeni zorlar mı? Dayanıyor mu insan ölmeye? Öldükten sonra da ölüme dayanmak var mıdır? Yaşarken yaşamaya dayanmak gibi. Dayanmak, acısını kabul etmek veyahut da acısını kimi zaman reddetmek. İnsanın yaşamı alırken acı çekiyor olmalı. Bu acı belli bir eşikte olduğundan biz bağışıklık direncimizin o seviyeye çekildiğini bilemedik. Öyle bihaber... Allah aşkına burnumuz bile belli bir müddet sonra mütemadiyen kokladığı kokuya hissizleşiyor.

“Gel bak Seval, gel. ‘gemiler apartman gibi zaten, müthiş.’ Çok güzel tabi. Burdan Endonezya, Malezya, tekrar çıkıyor yukarı Phuket’e.”

Ölüm ne ifade etmeli? İnsan mı ölüyor, zaman mı? İnsanla zaman aynı anda bir süreklilik içinde ölüyor, değil mi?  Yazarımı arıyorum. Burada bir genç kız kendi yazarını arıyor, lütfen? Lütfen? Lütfen?

Kendimizden nefret mi edelim? Hadi buna devam edelim. 

It's Not by Aimee Mann on Grooveshark

"belki ben sana sevmeyı öğretemem,
ama sen de bana, unutmayı öğretemezsin.

belki ben sana kavuşmayı öğretemem,
ama sen de bana, ayrılığı öğretemezsin.
"