20 Mayıs 2010 Perşembe

ayna ve yankı

bazen bilmiyordur o.

hiç de karışık değildir aklın. bir arkadaşa bakıp çıkarsın.

gönüllü yolculuklar yaparsın. akbiline aylık yüklersin, kent bedeninden ziyade aklını daha fazla yorsun diye. ne yaptığına ve yapacağına senin de aklın ermez olur bir zaman sonra.

bir zaman sonra böyle bir yığın bazen olan anları yaşarsın.

farkına var; sıradanlaşmaktasın.

annem kırmızı şampuanla yıkardı saçlarımızı, biz küçükken, akdeniz'in kenarında otururken.

akdeniz'de okuduk biz

akdeniz'de boğulduk

uyanırdık, yumurtayla tost yerdik. neye ağlayacağımızı bilirdik. kendimizi, komşumuzu, babamızı, anamızı tanırdık. kapımızın önünü süpürürdük, önce su serperdik tabi.

ben hala vaktimin çoğunu kum ile oynayarak geçiriyorum deniz kenarlarında. bu benim çocuk olduğumu göstermiyor. öyle banel sembollerde değilim. sadece mayomun içine kumun dolmasını seviyorum, sonra kimselere görünmeden suyun içinde kumları temizlemeyi.

hayır.

hepimiz açgözlüyüz bebeğim. her şeye paha biçmekteyiz sahibi olmak için. antikalara bile. tuhaf.

bir parça ayna hepinizi bana anlatır.

kendimi tanıyor muyum?

aptal gibi bir sonbahar tutturmuşsunuz, depresifleşme mevsiminiz geliyor. ve bununla övünür gibi herkese duyuruyorsunuz.

senin sevdiğin ve kimsenin duymadığını zannettiğin grupları biz çoğumuz çoktan öğrendik ve dinleye dinleye eskittik.

modayı takip etmiyorsun. zaten moda olsa o giydiklerin, emin ol giymezdin.

hep yalnızsın, sinemaya tek başına gitmeye bayılırsın. ama niçin hep ağlamaklısın?

sen bundan memnunsun(!)

didem, uyudu.

13 Mayıs 2010 Perşembe

kirlenmiş tabaklar

küstük. sonra öldü o.


rüyadaydım, bana rimbaud okuyordu. diyordu ki;

''bu mekanı hayalinde asla canlandıramazsın.burada tek bir ağaç,kurumuş bir ağaç bile yok,tek bir ot sapı,bir parçacık toprak,bir damla su bile yok.zamanın ötesi sönmüş bir volkanın deniz kumuyla dolmuş bir krateri.burada en asgari bir bitki örtüsü bile yaratmayan lavlar ve kumdan başka görecek ve dokunacak hiçbir şey yok.ortam tamamen çorak bir kum çölünden ibaret.burada kraterin duvarları içeriye hava sızdırmıyorlar ve biz bu deliğin zemininde tıpkı bir kireç ocağındaymışız gibi kızarıyoruz.''

zamanın ötesi

dünyaya geliş nedenimi bir anlayayım, sonra senden özür dileyeceğim Begüm.

ve her gün burada gözümün önüne o bağırarak söylediğimiz gün ki gibi sevdiğimiz o grubun, o kirli sese sahip solistinden annesine yazdığı "now the drugs don't work, they just make you worse" parçasını söylediğimiz gün geliyor. tabii senin sesin hariç yavrum.


"but if you wanna show, just let me know
and i'll sing in your ear again

now the drugs don't work
they just make you worse
but i know i'll see your face again

yeah, i know i'll see your face again
yeah, i know i'll see your face again
yeah, i know i'll see your face again
yeah, i know i'll see your face again

i'm never going down, i'm never coming down
no more, no more, no more, no more, no more
i'm never coming down, i'm never going down
no more, no more, no more, no more, no more"