2 Ekim 2009 Cuma

dilemma

ne yapacağımı bilmiyorum, nereye gideceğimi bilmiyorum, ne yöne bakacağımı bilmiyorum, bana ne oluyor böyle küçüğüm. ne istiyorum, neden kendime bu kadar işkence ediyorum ki ben? belki de gerçekten aşağılık biri olduğumdandır. gerçekten de insan değildirim. kim bilir..

verilen değerlere aynı ağırlıkta karşılık veremediğimi hatırlıyorum. hatta bir tanesinde o kadar abartmıştım ki sırf beni gerçekten seviyor diye ukalalığıma ve alaycılığıma yenik düşürmüştüm bir ilişkimi daha. ve bu hep kendini tekrarlıyor. en çok da bu beynimi meşgul ediyor. şu an bile o değersizleştirdiğim insanın benim seveceğimi umduğu şarkılardan derlemesini dinliyorum. ve ben seviyorum benim için yapılmış bu derlemeyi.

ben de sıradanım artık. kaybedince kurşunlar çakışıyor gökyüzümde. hiçbir farkım da kalmadı kendi gözümde. en aşağılayıcı şey de kendi gözünde değerini yitirmesi insanın. şimdi bana sor sen nesin diye? kendini tanımla de bana. sana söyleyebileceğimden emin olduğum tek bir şeyim var. ismimi söyleyebilirim bir tek. adımdır tek değişmeyen hayatımda. düşünsene bir başka ne kalıyor insanın elinde yaşananlardan geriye. bir sürü ad..

bir sürü ad. ama tek kalan ve değişime uğramayan şey o, biliyor muydun?

aptalca bir sürü şaşaalı cümleler kuruyorum. yok aliterasyondu yok o uyaktı yok bu şeydi yeter artık. kimi etkilemek amacım? hangi yönümü tatmin etmek?

benim hayatım boyunca en sevdiğim çizgi dizi as told by ginger biliyor muydun?

ben özentinin birisi miyim küçüğüm? taklitçinin biriyim belkide. sevdiğim mimikleri, etkilendiğim karakterleri taklit eden bir imitasyoncuyumdur da yalnızca kendimi sorgularken ortaya çıkıyordur bu. e bir ikinci kişi de olmadığından öyle uçup gidiyordur bu madde aklımdan.

benim yaşadıklarım ürkütücüydü. siktiğimin bilinç altısından da bahsetmekten kusacağım artık. ama bu yaşadıklarım hiç de sağlam temeller üstünde değil. korkum işte tam da burada başlıyor.

ya bu kendimi yola itmişken sendelersem? ya da ben emin adımlar attığımdan ukalalık derecesinden kendime güveniyorken bir ikinci gözün nizamında hiç de öyle olmadığım söz konusu ise ve ben bununla yüzleşmek zorunda kaldığımda çok da güçlü olmadığımı anlarsam?

ben ne yaparım o zaman?

korkağım ya ben. olacağı nedir ki zannediyorsun? o haklı. bu sana gösterdiğim ve görebildiğin kadarı imaj. aslında ben bu değilim. bu gördüğün senin aklını boyamak. burada da oyunumu anlamaya başlıyorsun, ben de herkesin uzun uzun bakacağı zaman dilimlerine zevce olarak gözlerde küçülüyorum. ben zaten çok küçüktüm. küçüğüm.

ve bendeki en tehlikeli şey cehalet. en az o'nun kadar cahilim. ve ben bunun farkında olduğum için bile o'ndan daha güçlüyüm.

atam yalan oldu. ben kendimle yarışmayı bıraktım, asilliğimle zerafetim bir parfümdü karakterimde. şu bir kez yıkanılan nehirde saatler boyu binlerce katreye mazur kaldım ve arındım etten, kemikten.

sürekli cümlelere "ben" diye başladığımdan habersiz misin? bu da bencilliğim ve kendi beynimden öteye gidemeyişimin bir başka dışa vurumu.

11 yorum:

Burak Özkan dedi ki...

imajına yakınlaşmışsın, daha ne olsun.
boya kendini, sil kendini. bir gün uyan, çirkin bul kendini, bir gün uyan güzel bul.

bundan fazlası olmayacak. bundan azı olduğunda da bir internet cafesindeymişçesine, saat sayacaksın; sonra da gün gelecek sıkıntının ücretini ödeyerek içerden çıkacaksın.

git bir sigara molası ver; ama arka-fonda bu parça çalsın.
olabildiğine rock; olabildiğine düşünceli.
sonra gel, terimlerimizi ve süslü cümlelerimizi çarpıştıralım, merak etme çok geçmeden katılaşıp, ortamdan uzaklaşmana izin veririm; çünkü ben de çabuk sıkılırım.

not: tüm kafiyeler şirkettendir.

Deniz dedi ki...

artık "yamuk bakıyorum". arka fonlarımı cafelerime teslim ettim. her nasıl oluyorsa gayet bana ve kara deliğime uygun düşüyor seçtikleri. dişlerimi gıcırdatan içeceğimden bir katre dudaklarıma götürüyorum ve ruj niyetine derime yayıyorum. ben ben olmaktan çıktım dostum, kimlerin ellerindeyim göreceğiz.

ve dediğin gibi, can sıkıntılarımın ücretini fahişeliğimi satarak karşılıyorum. bu da bir yoldur, çetrefilli.

Burak Özkan dedi ki...

müşterilerinden biriyle gönderdiğim bol vitaminli meyve sepetini bir yere sakla.

fahişeliğinin ilerki dönemlerinde bitkin düşersin diye jest yapıyorum.

Deniz dedi ki...

kahretsin ki insanların amaçları uğruna yapamayacakları şeyler pek de azdır. ya senin,

senin benim enerjimden faydan nedir?

hadi söyle, etkiledi seni bu süslü cevahirlerim.

Burak Özkan dedi ki...

dobra bir kadının, karşıdakini itekleme çabaları.
ama önümde sana dair çok fazla açık kağıt yok.

enerjine gelince; nasıl bir ısıda olduğunu algılayabilmem için beynime sinyalin gitmesini bekliyorum. malum, bu aralar yollar biraz tıkalı.

sen makyajlanmaya devam et.

Deniz dedi ki...

dobra kadınlar hep seni itekledi mi? vuu. iyi ki açık hiçbirşey yok bu oyunda. kendi sahamızda kendimize yenilip durmaktan ve aynı hamleleri balıklar gibi tekrarlamaktan başka çıkar yolumuz yok sanki. ne sığ bir olay!

enerjimin seni ilgilendirmesine gelince; o sinyal senin beynine hiçbir zaman tam manasıyla ulaşamayacak. malum hem makyaj hem de yollar propleması.

anlakiyet şemasını çizebilen yok.

Burak Özkan dedi ki...

ah durma!
devam et.
doyamayan bir mideye dönüş vücudumda.

Deniz dedi ki...

I'm sorry that you have to see the strength inside me burning.

But all your troubles on your mind, you're looking right through me. And I'm letting myself down, beside this fire in you.

And I know that in the morning I'll have to let you go.
And you'll be just a man once I used to know. And for these past few days; someone I don't recognize. This isn't all my fault when will you realize.

Burak Özkan dedi ki...

pekala.

Adsız dedi ki...

As Told By Ginger demişken, "And She Was Gone" ne müthiş bölümdü. Youtube'a periyodik olarak bakıp duruyorum. Yok maalesef o bölüm. Kısacık bir klip var, o kadar.

Deniz dedi ki...

Ginger'dan bahsedersen ben hiç bitiremem bunu. en kendime yakınsadığım bir karakter çizmişler. belki de olmak istediğim tüm durumlar orada var. bilmiyorum ama dediğin part için katılıyorum sana. şiir kısmı da amma da sürpriz.