25 Haziran 2009 Perşembe

raison d'étre*


"allah aşkına kes artık! bırak onu düşünmeyi! aç gözlerini! bak! karşında koca bir dünya var!" kendi kendini payladı Breuer..

"sırf bakmayı ihmal ettiği için yaşamında neleri kaçırdığını gözden geçirmeli."

"nasıl başlayabilirim? şu anda size beceriksizce övgüler yağdırmaktan başka bir şey yapamıyorum."

"lafı dolandırdığım için beni bağışlayın. böyle dolaylı anlatım yersizdi. ne zaman karşımda usta bir zeka olsa böyle kendimden geçerim. belki de kendime örnek alacak birilerine gereksinim duyduğumdan; belki de sadece onları bir araya getirmekten hoşlandığımdan. ama biliyorum ki sizin derinliğinizde ve çapınızda biriyle konuşmak kendimi çok ayrıcalıklı hissetmemi sağlıyor."

"benim için 'görev' sözcüğü çok ağır ve baskıcı bir sözcük. ben yalnızca tek bir şey için görev sözcüğünün söz konusu olabileceğini düşünüyorum; o da özgürlüğümün korunması. evlilik ve ona eşlik eden sahip olma duygusu ve kıskançlık, ruhu tutsak eder. bunlar benim üzerimde asla egemenlik kuramayacak."

"ne zaman geleceğini bana o söylüyor. emirlerini bildiriyor. sanki beni onurlandırma lütfunda bulunarak..."

"her ikimizin de bildiği gibi erkeklerin verdiği her hizmet kadınların sağlığına iyi gelmiyor!"


"bizim kardeş beyinlerimiz vardı; yarım sözcükler, yarım cümlelerle, yalnızca hareketlerle birbirimize çok şey anlatabiliyorduk. ancak bu cennet bozuldu.."

" -söyler misiniz El.. size neden iftira etsin ki?

-çünkü kendi yaşamı için savaş veriyor. küçük beyinli, fakir ruhlu bir insan o."

"eğer sizi kendimden şimdi uzaklaştırırsam bütün kabahat sizin varlığınızıdır... yıktınız ve zarar verdiniz ve bunu yalnızca bana değil, beni seven herkese karşı yaptınız. ipin ucundasınız."

"şu anda adımı duymak bile onu zehirliyor."

"ah, bu kız düşündüğünden çok daha fazla gerilim içindeydi."

"gördüğünüz gibi çok hata yapıyorum; düşüncesizim, sizi hayretler içinde bırakıyorum, geleneksel biri değilim. ama benim de güçlü yanlarım var. insanların ruhlarındaki asaleti gören mükemmel gözlerim vardır."

"ah şu entelektüellerin üç milimetrelik iris aralığından beynin içine tüm bu bilgileri aktarmak için sarfettikleri bitip tükenmeyen çabalar."

"gözlerimle yiyebilmeyi çok isterdim: artık ciddi okumalar yapamayacak kadar yorgun oluyorum."

"bir zamanlar görülen rüya, düşleyenin yaşamındaki değişiklikleri yansıtacak şekilde değişir mi?"

"onda aradığım neydi? bende eksik olan neydi? .. yaşamımın giderek geri dönülmez bir biçimde daralan bir dehlize dönüşmekte olduğunu kime anlatabilirdim? çektiğim bu işkenceyi, uykusuz gecelerimi, intiharla flört etmemi kim anlayabilirdi?.. beni kim rahatlatabilir? o apaçık soruyu sormaktan kim kendini alıkoyabilir: daha ne istiyorsun?"

".. buna rağmen bu bedende maddesel olmayan tuhaf bir şey vardı, elinizi uzatsanız delip öbür tarafa geçilecek gibiydi."

"..mercek ne kadar detaylı gösterirse hasta o kadar çok zevk alırdı. incelenmekten alınan keyif o kadar büyük olurdu ki Breuer yaşlanma, sevdiklerini kaybetme ve dostlarından uzun yaşamanın asıl acı yanının sizi inceleyen gözlerin bulunmaması olduğuna inanırdı; hiç kimsenin dikkat etmediği bir yaşamdan duyulan dehşet.."

" 'benim hastalığım bedenimin sınırları içinde, ama o ben değil. ben bedenim ve hastalığımdan oluşmaktayım, ama onlar demek ben demek değil.'

...'benim yaşama amacım bundan..' diyerek başparmağıyla gövdesini gösterip devam etti, 'bu sefil canlı hücrelerden tamamen ayrı. yaşamımın bir niçini var, nasılına da tahammül edecek güce sahibim.' "

"kutsal olan hakikat değil, kişinin kendi hakikati için çıktığı arayıştır! kendi kendini sorgulamaktan daha kutsal bir şey olabilir mi?"


"her insanın ölümü kendine aittir ve herkes kendi tarzını belirleyebilmelidir. belki, yalnızca belki, insanın yaşamını elinden almaya ilişkin bir hak düşünülebilir. ama insanın ölümünü elinden almaya kimsenin hakkı yoktur. bu rahatlatma değildir! acımasızlıktır!"
..
evet ben kitap okuduğum zamanlarda yanında kalem gezdirenlerdenim. beğendiğim yerlerin altını buram buram kömür kokan kurşun kalemimle çizerim.

ve, ve hiç bıkmadan bu alıntıları buraya yazmış bulunmaktayım. hiç bezginlik duymadım. bir kitabı çok sevmek demek içinde kurulan cümleleri seçip kendinize yakınsamanız demek değil midir? ben de onu yaptım. zamanla dönüp dönüp tekrar göz attığım bir kitaptan altını çizdiğim yerleri alıntıladım. ha bu kadar yazdım ama kitabın yarısına kadar ki bölümü bu seçtiklerim. daha diğer yarısı da var da bayıltmak istemedim kendimi.

biraz da tembellik var üstümde, düşüncelerimi bütünüyle aktaramayacak kadar dağınığım. mümkünse bir müddet bu modda kalmak istiyorum.


insanlar sana kibar davranıp ellerini uzattığında neden dişlerini gösteriyorsun?


*varoluş sebebi

3 yorum:

yokamania dedi ki...

kursun kalem ve sayfaya isaret koymak ıcın post-it. Alıntılar guzel bu arada...

Deniz dedi ki...

beğendiğim yerleri beğenmenize sevindim.

bu gibi şeylerdir detaylarım..belirtmek güzel.

yokamania dedi ki...

Hepimiz bır sekılde yasıyoruz, bızı bız yapan bu detaylar belkide...