14 Haziran 2009 Pazar

20. Galata Şenliklerine gitmeyi bırakın haberiniz bile yoktu öyle değil mi



Galata Şenliği ilk defa böyle isimleri ağırladı.
cuma gününden bihaberim fakat cumartesi günü sabahleyin yeni bir yetenekle tanıştım, idil meşe. son söylediği parçaya tav olarak sorduğumda myspace de yer alan birisi. profesyonel olmasa da gitarı ve sesi hoş ahenkteydi. beyoğlu türk sanat musikisi de özlenenleri dinletip tevazu ile ayrıldılar. akşama doğru Türkiye'nin ilk kadın caz piyanistidir kendisi, Nilüfer Verdi, bayılıyorum ben bu kadına. o kadar kendine has bir çekiciliği var ki kendine çekiyor sizi. beni de sevdiği gibi ben de kendisine taparım. (evet tanışıyoruz.) o ve az kişiden oluşan orkestrası bize kocaman bir caz dinletisi sundu. ve konuğu kimdi biliyor musunuz? Erkut Taçkın. bize o eskimeyen sesi ve kıvrak hareketleriyle don't let me be misunderstood'u Joe Cocker tadında iletti. şükranlarımı sunuyorum. özlemiştik. haberiniz olsun yaşıyormuş, orada bayıla bayıla dinlerken önümdeki orta yaş üstü bayanlardan duydum öldüğünü filan zannediyorlarmış. iki-üç parçadan sonra bayan solist bize cheek to cheek seslendirdi. daha sonra da ben tezgâhı topladım bilmiyorum. ha bir de öğlen Aysel Ekşi kitaplarını dernek yararına imzaladı. az çok kazandık.

bugün de Okay Temiz ve orkestrası vurmalı çalgıları farklı bir üslupta yorumladı bizlere. ve dernek yararına satışlar için gönüllü olan, ayrıca öğrencilere resim dersi ve yaratıcılık arttırma öğütleri veren kırmızı(nickname) hanım beni ağabeysinin arkadaşının yeri olan Enginar'a öğle yemeği için götürdü. Haziran Gecesi orda çekiliyormuş meğer. benim gibi dizilerin tanıttığı mekanlar hakkında cahil olanlar için söyleyeyim Galata Kulesi'ne gitmek için döndüğümüz o sağ var ya ,hani yokuştan aşağı inerken, işte tam o köşede. yediklerimden inanılmaz derecede memnunum. görüntüsüyle kendini çektiği gibi yemekleri de sizi cezbedenlerden.

istanbul dediklerinin kalbidir galata.. taksim'den geçemeyenler için galata'dan habersiz olmaları utanç verici burdan bakıldığında. gerçi onlar taksimi içmek için elverişli olduğundan seviyorlar. küçük dedikleri beyoğlu'ndan ayrılmadıkları gibi taksim'in sokaklarında yaşananlardan da bi o kadar uzak ve vurdumduymazlar.

ben de finallerimin bittiği gün anladım; ne zaman bir badire atlatsam kendimi beyoğlu ile ödüllendiriyormuşum. öss'den çıkar çıkmaz soluğu beşiktaş'dan taksim'e yürüyerek almıştım. dolmuşa binmek kendini o zevkten mahrum bırakmaktı. ve yalnız gezmek gerek beyoğlu'nu. her ne kadar arkadaşlarla buluşmak için tek adresimiz olduysa da ben hep memnunsuzdum bu durumdan. çünkü beyoğlu'ndaysan eğer etrafındakiler yük sana. düşünsene en az altı-yedi kişi bir arada durmaya çalışarak o kalabalıkta sohbet içinde yürümeye çalışıyor. olacak iş değil; ama yapılıyor.

metro çıkışından son tramvay durağına kadar yürümeyenlerin de vay haline. sallana sallana ve yalnız başına. hele bir de kulağında ipod, mp3 vs. gibi ıvırlar yok ise o kitapçılardan gelen müzik seslerine ve tabakhaneye gidermişçesine omuz atarak yürüyen insanlara da aldırış etmiyorsan, özümlemişsindir, nefesini içine çekmiş ve tadını almışsındır artık. benim gibi müptelası neyin olmuşsundur da kimseyle paylaşmak istemezsin bildiğin mekânları. oralar sana ait olmuştur bir bakıma. yo yo kaçış yeri değil aksine kendini bulman için birincil kaynaklarındır şeker.

öyle işte.. yine tezgâhı topladık geldik eve. üstüne bir de can öğretmenimle karşılaşmayayım mı. demiş ne oluyor burda bir bakayım diye, bir bakmış ki caz.. kapak atarkene karşılaştık. öptüm yanaklarından, öptü yanaklarımdan. dedi ki haber eyle bir dahakine. severek dedim öğretenim. ah öğretenlerim, sizle ilişkim hep bir başka olmuştur. dedim şükür geçtik üçe de insanlarla ilişkim zorlayıcı.

"kar, kış kıyamet ortalık. bizim kuş aç nitekim. neyse uça uça zar zor bir ağacın dalına konmuş. ilerde ne görsün, bir ahırın ışığı yanıyor. bir adam ineğini ahıra sokmaya çalışıyor ama inek isyanlarda. kış gününün akşam vakti inek inat etmiş. bizim kuş da demiş: 'uçayım o tarafa kim bilir belki bir katakulliye gelir de ben de yiyecek bulurum.'. afedersin bizim kuş uçmuş. ineğin iki bacağının arasından ahıra girecekkene ineğin boku o anda bizimkinin üstüne sıcak sıcak dökülüvermiş. bu kar kıyamette bizimki şöyle bir kendine gelmiş ve oh çekmiş, sıcak sıcak. arkalarda bir tilki de bizimkini izliyor. bakmış bu bokun içinde debeleniyor. çekmiş bunu sirkelemiş boktan, bir güzel yemiş."
..ee dedi: 'her seni boka sokanı düşmanım sanma, her seni boktan çıkaranı da dost.'

..dedim haklısın.


Hiç yorum yok: