19 Ağustos 2009 Çarşamba

cumartesinin rengi*



hassiktir lan. o kadar bunaldım ki boş işlerle kendimi tanıyamaz oldum. böyle bir sürü pahalı kıyafet aldım ama hiçbiri bana kendimi kendim gibi hissettiremedi. ve sanırım zamanla değişmeyecek. her şey gibi. odamdaki diğer her şey gibi bu da öyle olacak. bir kütüphane var bana fazlasıyla dar, tozlu gelen ve rafları eğrilmiş olan. bir masa var odaya fazlasıyla lüks görünen, genişçe. bir ranza var üstünde bir allah'ın kulu uyumamış olan. bir çekyat var ama artık ona çekyat denmez. açtım onu ve üstüne yatağımı aldım. resmen çift kişilik oldu. çift kişilikli oldu. üzerine yattığım yer sıcak, sırtımı döndüğüm yer soğuk olan, tüm yataklar gibi. çift cinsiyetli bir yatağım var. bazı yerleri batan bazı yerleri çukurca. kendisi lacivert bir renge sahip ama üstünde çift cinsiyet barındırıyor. bazen ikisi de yanıyor bazen ikisi de donuyor. ne battaniyeler ne yorganlar aldı üstüne de bir bana yavan geldi. hiç bir pikenin daha yatağıma yaban dediğini duymamıştım. o geçen gün ki neydi öyle. söylendi söylendi gitti. bir daha da örtünmedim o üstüne rehavet çökmüş onu da benim üstüme giydiren pikeyle. attım makineye hiç acımadan, hiç acımadan kurutsun evire çevire. sonra üç yastık var burda benimle birlikte. çok ağlak oldular bunlar üç\beş ay önce. dayanamadım yüzlerini değiştirdim. ama halen rimel izlerim var. o kalıntıları niçin sökememiş o adı bozuk deterjanlar hiç anlamam. oysa yumuşatıcı da kullanmam. mutlaka bir hata olmalı bir yerlerde. bu ne sikko bir hal!




o üç yastık var ya o üç. biri çok sert ve başı dik, reflü oğlum azdığında birlikte uyuma taklidi yaparak oturuyoruz geceleri. gündüzleri geceyle örtüyoruz. hiç renk vermiyor, benden bile daha numaracı. vay be! özendim amk. öteki ortanca olanı çok yumuşak, başını koyduğun an batıveriyor yatağa. pespaye bir hali var giydirdiğim kıyafetinin ve en çok bunda var kirpiklerim. siktiğimin yastığı! küçük olan konuşlanmış duvarla yatağım arasına. aramıza giriyor, duvarı benden soğutuyor. piç yastıkım benim, böyle piç çocuklarım da var benim, öyle piç.. o duvar var ya o duvar, sikti attı beni bir köşeye. ama hiç canım acımadı. acımadı. acımadı lan işte! sonrasında biraz yüksek sesle konuşur oldum, kimse beni duymuyormuşçasına ama kendimle kandırıkçılık oynarmışçasına. şu gözlerim fettan oldu her tavana bakınca. artık tavanlarımla duvarımı aldatıyordum. duvar da bunun farkındaydı. ve ben her kırmızı rujumu tavanımla, her günahsız hikayemi tavanımla, her içtiğim yağmur suyunu tavanımla paylaşıyordum. duvardı sonuçta ne aldırış edecek. fırtına öncesi sessizliği bile yoktu ve benim küçük piçimle memnundular. onda kalmaya karar vermesi benim onu rötarsız uçuşlarımda kaybetme kaygısındanmış. yemezler genç ibne, yemezler! sen o g*tü verdin bir kere ele, bırakırlar mı?



benim adım nefes.

bir elimde kızlığım duruyor, garip huysuz

öbür elimde yetişkin bir günışığı




*soluk.

Hiç yorum yok: