23 Ağustos 2010 Pazartesi

kocaman kadınların çocuk olduğu an hep aynı mı?

ah cemal abi, herkes sana özeniyor. ben yazdıklarının sahiplerine özeniyorum. sevgililerine, sevdiklerine. ben yazarken nadiren
bir kişiye yazıyorum. nadir anlarım da onlara öfkelenmekten ibaret.
yan yana duran iki kelimenin biri üç yıl önceye biri belki bu güne ait oluyor.

öpücük balığını da yedidir hatmediyorum. ne olacak yani, ne olacak yazamazsam, kim siktir olup gidecek. kim biliyor musun? kendin. ben, yani sen; gidersin, giderim. fena bu işler, kevaşe kalem oynamadı mı oynamıyor işte.
bu işin müteşebbislerini de mülakatla alsalardı iş yoktu, bana iş, benim işim yoktu. bende mülakat çizdirmekti; kestaneyi, cevizi, fındığı, inciri
çizdirmekti.

---

öyle bir bluz ki bulut giymişim sanki. sanki kral çıplakmış da melike de bulutları çekmiş üstüne.

---

kim sütü akan incir kim kuruyemiş?

kuru incir içindeymiş kuruyemiş.

kuru kuru yemiş.

---

kızım dünya, kıssadan hisse işte, anlasana.

kızım dünya, küçük esnaflık yapma.

kızım dünya, ne hinmişsin.

---

cemal abi seni unutacaktım, halbuki sen beni daima umutlandırdın. ne diyecektim bak, az daha bunu da unutacaktım.

sen bir şiir yazmışsın cemal abi, geçen gün gördüm.
sen bana bir şiir yazmışsın cemal abi, nereden anladıysa anlamış sevgili, senden alıp bana yazdı o da.

eline sağlık cemal abi, cemal sevgili, cemal baba, benim süreyyam.


---


Burkulmuş Altın Hali Güneşin

Sen bir çocuksun, annen sinirden bir de sevinçten doğurdu seni

yırtılan ipek sesiyle;

Bir çocuksun sen, bedeviler gibi ezberindeki şiirlerle bulmak
zorundasın çölde yitirdiğin yolu; yeryüzü şenliğinin azımsanamaz
bir parçasıdır yaktığın ateş, kıvrıldığın dönemeç, açtığın şemsiye,
kucakladığın yaşlı ağaç; iyi bir çocuksun; tuhaf çocuksun; ağzını
burnunu tıkasalar gözlerinle soluk alırsın; gözlerini bağlamaya
kalksalar el ve ayak tırnaklarınla; kalsiyum ve kalker destekler
seni, yeraltı suları destekler seni

yırtılan ipek sesiyle;

Bütün evler boşaltılmış, herkes dışarı dökülmüş; taşıtlar adam
almıyor, sinemalar tıklım tıklım, sokaklarda insan başlarından
bir nehir; meydanlarda insani tabaka görülmemiş bir çiçeğin
taçyaprakları gibi

yırtılan ipek sesiyle;

Sen ve seninkiler ovalarda değil, denizlerde değil, durgun ve
çalkantısız ve bulanık ve ılık göllerin dibinde büyüdünüz, sıkış
sıkış, en yalın, en ilkel, birbirinizi yiyerek. Arada sırada
güvercin kanadı bir aydınlıkla taranıyordu bakışlarınız, o kadar.
Bu yüzden seni başarı hanesine yazmıştır mavi oksijen; desteklemiştir
seni

yırtılan ipek sesiyle;

şimdi hınçla ve karışık dülüncelerle üflenmiş camdan burkulmuş
altın halini görüyorsun güneşin

yırtılan ipek sesiyle;

...

Hiç yorum yok: